Vitalica Wellness, fizyoterapi uygulamaları kapsamında, uzman fizyoterapistler eşliğinde kas ve iskelet sisteminizi rahatlatacak, rahatsızlıklarınıza çözüm sunacak terapiler vermektedir.
Ne aramak istediniz?
Formu Doldurun
Ayurvedik beslenme ve tatlar üzerine kaleme alınan bu yazıyı mutlaka okumalısınız. Dokturumuzun bitter tatlar üzerine düşünceleri ve araştırmalarının yer aldığı bu yazı ile koronavirüs, bitter tatlar ve bağışıklık üzerine geniş bir rehber hazırlamaya çalıştık.
Vitalica Wellness, fizyoterapi uygulamaları kapsamında, uzman fizyoterapistler eşliğinde kas ve iskelet sisteminizi rahatlatacak, rahatsızlıklarınıza çözüm sunacak terapiler vermektedir.
Yazıya bir giriş yapmadan önce; tat kavramının üzerinde kısaca durmanın faydası var. Birçoğumuz için tat; tat alma duyumuzla ağzımızda hissettiğimiz bir duygudur. Genelde tüm yiyecekler tatlı ve tuzlu olarak sınıflandırılır çünkü bitter tat çok sevilmeyen ya da alışık olunmayan bir tat olduğu için doğal haliyle bitter yiyecekleri ya tatlandırarak ya da tuz ekleyerek tüketmek isteriz. Bitter tadı olan yiyeceklerin bağışıklık sistemimizi aktif bir şekilde harekete geçirerek birçok bağışıklık güçlendirici ilaçların yerini alabileceğine dair birçok araştırma var. Modern tıp alanındaki bilimsel çalışmalar, farklı tatların genel sağlık ve bağışıklık sistemi üzerinde farklı işlevleri olduğunu ortaya koymaktadır. Tat reseptörleri, sadece dilde değil gastro-intestinal (mide-bağırsak), solunum sistemi, pankreas, mesane ve hatta beyinde yer alırlar. Bitter tadı algılamak üzere vücudumuzda 25 farklı reseptör bulunmaktadır. Bilimsel çalışmaların sonuçlarına göre bitter tat algılayıcılar patojenleri vücutta ilk algılayan öncü savunma hattını oluştururlar ve aynı zamanda bağışıklık sistemini harekete geçirme işlevleri vardır.
Genizdeki patojenleri algılayabilen bitter tat reseptörleri; bağışıklık sistemini harekete geçirerek antipatojenik bileşikleri salgılamasını sağlarlar. Böylece patojenik değerler tehlikeli boyutlara ulaşmadan bakteriler vücuttan atılır. Aynı şekilde solunum yollarını kaplayan tüycüklerin stimüle edilerek toksinleri boğaz yoluna taşınmalarını oradan da yutularak, tükürük yoluyla ya da öksürerek vücuttan uzaklaştırılmalarını “bitter” tat reseptörleri gerçekleştirir. Bu arada nazal hücreler nitrik oksit salgılanmasını tetikleyerek bakterilerin yok edilmesini sağlar. Şimdi aynı konuyu Ayurvedik bakış açısıyla ele alalım. Çok ilginç bir şekilde “bitter” tat ile yapılan bilimsel çalışmaların sonuçlarını aslında 5000 yıl öncesinde Ayurvedik metinlerde yer aldığını görebiliriz. Ayurveda’ya göre tatlı, tuzlu, ekşi, “bitter” ve buruk olmak üzere altı farklı tat vardır ve sağlığımızı korumak için her birine dengeli bir şekilde ihtiyacımız vardır. Bitter tadın başlıca toksinleri vücuttan atılmasını sağlayarak detoks etkisi yarattığı Ayurvedik metinlerde açıkça belirtilmektedir. Diğer işlevleri arasında besinlerin parçalanmasını sağlayan gastrik asit ve çeşitli enzimlerin salgılanmasını tetikleyerek sindirim sisteminin ve safra kesesinin işlevlerini etkin biçimde yapabilmesini sağlar. Ayrıca vücudun kan şekeri seviyesini koruyabilmesi için insülin ve glikojen dengelerini düzenleyebilmesi için karaciğeri destekler. Bunların yanında “bitter” tat bağırsak dokusunun bütünlüğünün korunmasını ve yenilenmesini destekler. B12 vitaminin emilimini arttırır, şeker isteğini azaltır.
Ayurveda “bitter” tadın işlevlerini ve önemini belirtirken genel olarak yaşamımızın her alanında benimsememiz gereken bir bakış açısını her fırsatta vurgular: Dengeli olmak, dengede kalmak, ne kadar yararlı olsa da hiçbir şeyin aşırısına kaçmamak. Bitter tadındaki gıdaların gereğinden fazla tüketimi bulantı, kusma, şişkinlik hissine yola açabilir. Beslenmemizde ancak tüm tatlara yer vererek sağlığımızı dengeleyebiliriz. Herhangi bir bitki veya bitkisel takviyeye başlamadan önce lütfen doktorunuza danışmayı unutmayın
Yazıya bir giriş yapmadan önce; tat kavramının üzerinde kısaca durmanın faydası var. Birçoğumuz için tat; tat alma duyumuzla ağzımızda hissettiğimiz bir duygudur. Genelde tüm yiyecekler tatlı ve tuzlu olarak sınıflandırılır çünkü bitter tat çok sevilmeyen ya da alışık olunmayan bir tat olduğu için doğal haliyle bitter yiyecekleri ya tatlandırarak ya da tuz ekleyerek tüketmek isteriz. Bitter tadı olan yiyeceklerin bağışıklık sistemimizi aktif bir şekilde harekete geçirerek birçok bağışıklık güçlendirici ilaçların yerini alabileceğine dair birçok araştırma var. Modern tıp alanındaki bilimsel çalışmalar, farklı tatların genel sağlık ve bağışıklık sistemi üzerinde farklı işlevleri olduğunu ortaya koymaktadır. Tat reseptörleri, sadece dilde değil gastro-intestinal (mide-bağırsak), solunum sistemi, pankreas, mesane ve hatta beyinde yer alırlar. Bitter tadı algılamak üzere vücudumuzda 25 farklı reseptör bulunmaktadır. Bilimsel çalışmaların sonuçlarına göre bitter tat algılayıcılar patojenleri vücutta ilk algılayan öncü savunma hattını oluştururlar ve aynı zamanda bağışıklık sistemini harekete geçirme işlevleri vardır.
Genizdeki patojenleri algılayabilen bitter tat reseptörleri; bağışıklık sistemini harekete geçirerek antipatojenik bileşikleri salgılamasını sağlarlar. Böylece patojenik değerler tehlikeli boyutlara ulaşmadan bakteriler vücuttan atılır. Aynı şekilde solunum yollarını kaplayan tüycüklerin stimüle edilerek toksinleri boğaz yoluna taşınmalarını oradan da yutularak, tükürük yoluyla ya da öksürerek vücuttan uzaklaştırılmalarını “bitter” tat reseptörleri gerçekleştirir. Bu arada nazal hücreler nitrik oksit salgılanmasını tetikleyerek bakterilerin yok edilmesini sağlar. Şimdi aynı konuyu Ayurvedik bakış açısıyla ele alalım. Çok ilginç bir şekilde “bitter” tat ile yapılan bilimsel çalışmaların sonuçlarını aslında 5000 yıl öncesinde Ayurvedik metinlerde yer aldığını görebiliriz. Ayurveda’ya göre tatlı, tuzlu, ekşi, “bitter” ve buruk olmak üzere altı farklı tat vardır ve sağlığımızı korumak için her birine dengeli bir şekilde ihtiyacımız vardır. Bitter tadın başlıca toksinleri vücuttan atılmasını sağlayarak detoks etkisi yarattığı Ayurvedik metinlerde açıkça belirtilmektedir. Diğer işlevleri arasında besinlerin parçalanmasını sağlayan gastrik asit ve çeşitli enzimlerin salgılanmasını tetikleyerek sindirim sisteminin ve safra kesesinin işlevlerini etkin biçimde yapabilmesini sağlar. Ayrıca vücudun kan şekeri seviyesini koruyabilmesi için insülin ve glikojen dengelerini düzenleyebilmesi için karaciğeri destekler. Bunların yanında “bitter” tat bağırsak dokusunun bütünlüğünün korunmasını ve yenilenmesini destekler. B12 vitaminin emilimini arttırır, şeker isteğini azaltır.
Ayurveda “bitter” tadın işlevlerini ve önemini belirtirken genel olarak yaşamımızın her alanında benimsememiz gereken bir bakış açısını her fırsatta vurgular: Dengeli olmak, dengede kalmak, ne kadar yararlı olsa da hiçbir şeyin aşırısına kaçmamak. Bitter tadındaki gıdaların gereğinden fazla tüketimi bulantı, kusma, şişkinlik hissine yola açabilir. Beslenmemizde ancak tüm tatlara yer vererek sağlığımızı dengeleyebiliriz. Herhangi bir bitki veya bitkisel takviyeye başlamadan önce lütfen doktorunuza danışmayı unutmayın
Formu Doldurun